Bundan yaklaşık 8 ay önce balkonumda oturuyordum. Biramı içip karşımdaki kırmızı binalara ve o
binalarda, evlerin içindeki hayatları gizleyen perdelere, storlara, panjurlara
bakıyordum. Sabahları evlerinden çıkıp
işe giden, bizlere verilmiş, seçmeye hiç fırsatımız olmayan rollerimizi en
mükemmel şekilde oynamaya çalışan zavallı insanlığımızı düşünüyordum.
Yatacak yer ve yemek karşılığında yaptığım işimi
düşünüyordum. Her akşam eve gelince stresimi sıkıntımı atmak için diklediğim
biramı düşünüyordum. İki dakika her
şeyden uzaklaşmak için hayat nefesi gibi içime çektiğim sigaramı
düşünüyordum. Mecburiyetten görüştüğüm
sevmeye çabaladığım yüzleri, o yüzler bana yargılayarak bakmasın diye satın
aldığım kıyafetlerimi düşünüyordum. Her
zaman tiksindiği topukları, kanıksamak için yıllarca çabaladığı savaş
boyalarımı, yalan hayatlarla tıklım
tıklım dolu televizyonumu, öyle olması gerektiği için yer kaplayan masamı, alamadığım için başkalarının bana üzülerek
baktığı yokluklarımı düşünüyordum.
Sonra istediklerimi düşünmeye başladım. Bir liste yaptım sahip olmayı, olmayı ya da
yapmayı istediğim 100 şey.
3 tane sahip olmak istediğim şey yazabildim. Bahçe içinde
kerpiç kendi yaptığım bir ev, dev bir kütüphane ve bir motosiklet.
Olmayı istediğim şeyler ve yapmayı istediğim şeyler yüzü
geçti.
Paskalya adasına gitmek istiyordum. Gezgin olmak istiyordum.
Evsiz olmak istiyordum. Aşık olmak istiyordum. Uçurumların kenarında dans
etmek, ormanlarda şarkı söylemek istiyordum.
Birine uzaktan koşup kucağına atlamak istiyordum. Seçtiğim dostlarla sarhoş olmak, toprağa
dokunmak, ağaçlara sarılmak istiyordum.
Yılan tarafından ısırılmak, bir ata sarılmak, bir şelaleden çıplak suya
atlamak, dünyayı içime çekmek, dünyayla bir olmak istiyordum. Ormanla konuşmak,
dağla kavga etmek, denizle anlaşmak istiyordum.
Tüm dünya benim olsun istiyordum.
Deniz gören 3 oda bir salon boktan bir ev istemiyordum. Ormanın ortasına
çadır kurmak, hayatta kalmanın kıymetini bilmek istiyordum. Kalbimi açmak istiyordum, sonuna kadar. Zihnimi açmak istiyordum dibine kadar. Kimsenin saç boyasını, çantasını, ev
kredisini, 5 yıldız tatilini, terfisini duymak istemiyordum.
Müzik duymak istiyordum, kuş cıvıltısı, rüzgar sesi, dalga
şıpırtısı, kurbağa vıraklaması, arı vızıltısı duymak istiyordum. Yalnız devrim
şarkıları dinlemek istiyordum, yalnızca sisteme karşı sohbetler yapmak
istiyordum. Schopenhauer bilen, Einstein’dan bahseden, toprağı seven, müziğe
aşık, gözlerini gökyüzüne kaldırınca şaşıran insanlarla olmak istiyordum. Hayatın gördüklerimizden değil
hissettiklerimizden ibaret olduğun anlayan insanları görmek istiyordum.
Hayvanlara sarılan, ağaçlara sarılan, toprağı öpen, kuşlarla konuşan insanlar
bilmek istiyordum.
İstediklerimi sıralayınca her şey çözüldü.
Ben kendimi evrene açtığım an evren kendini bana açtı.
8 ay sonra, aşık oldum, deli gibi, yola çıktım, yazmaya başladım, amazonlarda
zihnimi açmaya, atlantik okyanusunun kıyısında balinaların doğumunu seyretmeye,
büyük okyanusta yüzmeye, dünyanın en güney ucundan dünyanın sonuna bakmaya,
Jamaika’da reggea dinleyip kafayı bulmaya, Uruguay’da mate içip Jose dede ile
tanışmaya, Paskalya adasına maui heykelleriyle büyük okyanusu seyretmeye, vahşi
atlarla koşmaya, Kolombiya’da kahve yapmaya, Equador’da çikolata yapmaya,
Galapagos’ta nesli tükenmek üzere olan canlıları sevmeye, Panama’da kanalı geçmeye, Honduras’da gasp
edilmeye, Arjantin’de tango yapmaya, Guamatama’la da Azteklerin sırlarını
çözmeye, Meksiko’da piramitlere bakmaya, Paraguay’da, Bolivya’da, Antigua’da,
Costa Rika’da, Beliz’de, Haiti’de, Dominik’de gezmeye gidiyorum ben…
Yuva kalbindedir insanın. Doyduğu, yaşadığı yer
değildir. Gitmeyi beklediği yerdir.
Dünyanın öbür ucudur.
Nefes aldığı yerdir. Düşününce
ağladığı yerdir.
Gitmek istediği yerdir yuva, kalmak istediği yer değil!
Evren tüm seçenekleri önüme açtı 8 ay önce.
Ben seçtim.
Gitmeyi, aşık olmayı, sarılmayı, sevmeyi, gezmeyi, yazmayı,
aramayı, bulmayı, kaybolmayı, bulunmayı, yok olmayı, var olmayı, dans etmeyi
seçtim ben.
Unutulmayı, gözden düşmeyi, yargılanmayı, tuhaf karşılanmayı
göze aldım.
Sisteminiz bana gelmedi ben de gitmeyi seçtim.
Hayat olduğun yerden ibaret değil.
Dünya ayaklarının altında…
İstediğin hayatı kimse vermeyecek sana, çalman gerek!
Ben hayatımı almaya gidiyorum.
Nefes almaya, var olmaya, ben olmaya, biz olmaya, bir
olmaya…